Bir Canlı Hayat – Mera Meraların yaşam döngüsündeki rolü ve önemi:
Bir Canlı Hayat – Mera
Meraların yaşam döngüsündeki rolü ve önemi:
Yazar: Kenan Keskinkılıç
Öncelikle Mera kavramını ve meraların önemine değinelim. Mera, literatürde kısa boylu ot ve benzeri bitkilerin yetiştiği, taban suyu seviyesinin düşük olduğu kıraç araziler olarak tanımlanmaktadır. Meralar düz veya hafif engebeli, doğal veya ıslah edilmiş araziler olabilir. Yazının anlam ve önemi kapsamında bu doğal arazilerin (meraların) hayvancılık faaliyetinde hayati önemi bulunmaktadır. Bu konuya yazının ilerleyen bölümlerinde değinmeden önce meraları biraz daha yakından tanımakta fayda var.
Mera her şeyden önce kendi içinde bir ekosistem demektir. Bu ekosistem bitki ve hayvanlardan oluşan binlerce canlıya yerin altında ve üstünde ev sahipliği yapmaktadır. O halde Mera denince akla ne gelmeli?
ve benzeri saymakla bitmeyecek rollere sahiptir Meralar. Ancak bizler insanoğlu olarak her zaman yaptığımız gibi elimizdekinin kıymetini bilemiyoruz olsa gerek ki doğal mera alanlarımız insan faktörlü birçok nedene bağlı olarak her geçen yıl küçülmeye devam etmektedir.
Doğal mera alanları neden küçülüyor?
Dünyada çayır – mera vb otlakların toplam alanı, kıtaların toplam alanının yaklaşık 4’te 1’ine tekabül etmektedir. Ülkemizde de bu oran hemen hemen aynıdır. Alan bazında orman ekosisteminden sonra ikinci en büyük habitat alanını çayır – meralar oluşturmaktadır.
Dünya mera alanı varlığı yaklaşık 3,4 milyar hektar olup 15 milyon hektar alan ile Türkiye 46. sıradadır. Avrupa Birliği mera alanı 181 milyon hektar olup 11,5 milyon hektarla İngiltere en fazla mera alanına sahip AB üyesi ülke konumundadır. İngiltere’yi 11,1 milyon hektarla İspanya ve 10 milyon hektarla Fransa takip etmektedir.
Meraların önemli bir özelliği de kendini yenileyebiliyor olmasıdır. Normal şartlar altında, yani insan müdahalesi olmadan otlaklar, habitatında barındırdığı bitki ve hayvan çeşitliliği sayesinde kendi kendini yenileyerek ekosistemde hayatını devam ettirebilmektedir.
Meraların ekosistemdeki rolünün yanında hayvancılık ekonomisine pozitif katkıları da önemli düzeydedir. Dünya Bankası verilerine göre, %1,2 nüfus artış hızı ile Dünya ortalamasının üzerinde olan Türkiye, artan nüfusun ve küresel ısınmanın da etkisiyle yıldan yıla büyüyen bir ülkedir. Bu nüfus artışı ülkemizin yeterli ve dengeli beslenme sorunu ile karşı karşıya kalmasına sebep olmaktadır. İnsan beslenmesinde günlük protein gereksiniminin karşılanmasında hayvansal proteinler özel bir önem taşımakta ve günlük 70 gram olan protein gereksiniminin en az 33 gramının hayvansal kökenli olması gerekmesine rağmen, bu değer ülkemizde ancak 13-17 gram kadardır (Cevheri ve Polat, 2009). Maalesef gelişmemiş ülkeler ve Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin çoğu protein kaynağının önemli bir kısmını hayvansal ürünler yerine bitkisel ürünlerden karşılayabilmektedir. Bu durumun gerekçesi et, süt vb hayvansal ürünlerin fiyatlarının düşük gelir grubu için yüksek olması. Diğer bir açıdan 7,5 milyarı geçen Dünya nüfusu hızla artarken hayvan sayısı ve tarım arazileri aynı oranda artmamaktadır. Kaldı ki hayvan sayısını arttırmak mümkün olmasına rağmen tarım alanlarını arttırabilmek oldukça sınırlıdır. Çünkü tarım alanı yaratabilmek için orman alanı veya otlak alanları tahrip etmek zorundayız. Varlıkların alternatif kullanımı ise enine boyuna değerlendirilip ekosisteme zarar vermeden en doğru şekilde tasarruf etmek gerekir.
Meraların Sürdürülebilir Hayvancılık Açısından Önemi:
Kaba yem kaynağı: Küçükbaş ve büyükbaş hayvanların kaba yem ihtiyacının ekonomik açıdan birincil kaynağı çayır-meralardır. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre ülkemizde 2017 yılında 16 milyonu büyükbaş, 44 milyonu küçükbaş olmak üzere, at, katır, eşek, deve ve domuz dahil olmak üzere toplamda yaklaşık 61 milyon baş hayvan bulunmaktadır. 61 milyon hayvanın beslenmesini ekonomik açıdan düşünürsek doğal çayır mera alanlarının yetiştirme maliyetlerine katkısını görebiliriz.
Hayvan beslenmesine ekonomik anlamda katkısı hayati düzeyde olmasına rağmen otlak alanlar yine insan faktörlü nedenlerle maalesef yıldan yıla küçülmektedir. Son 50 yılda Türkiye otlak varlığı yarı yarıya düşmüştür. Bu düşüşte en önemli nedenlerin başında otlakların; tarım alanı, inşaat alanı veya maden yatakları gibi başka amaçlarla kullanılmasıdır. Özellikle madencilik ve inşaat alanı olarak değerlendirilen meraları geri kazanmak oldukça zordur. Aşağıdaki tabloda ülkemizde bölgeler itibariyle yıllar içerisinde mera alanlarında ki değişim verilmiştir.
Yine 2011 yılında yapılan bir araştırmaya göre: Ülke hayvancılığının bel kemiği olan doğal çayır ve meralarımız, 1940’lı yıllarda 44 milyon hektarla ülke topraklarımızın yarısından fazlasını kaplarken, günümüzde mera alanı dahil tüm otlakların kapladığı alan yaklaşık 14,5 milyon hektarlara gerilemiştir. Doğal yem alanlarımız üzerinde uzun yıllardır süren plansız, aşırı ve erken otlatmalar nedeniyle de bitki örtüsü bozulmuş ve erozyona açık alanlar haline gelmiştir. 1940 yılında bir hayvan birimi (HB) başına 3.38 ha mera alanı düşerken, son yıllarda bu değerin 1.18 ha’a kadar gerilediği ve birim alanda otlayan hayvan sayısında 3 katlık bir artış olduğu belirtilmiştir (Kuşvuran ve ark., 2011). Ülkemizde 1998 yılında yasalaşan 4342 sayılı Mera Kanunu ve bu kapsamda çıkarılan yönetmelik ile mevcut mera alanlarının ıslah edilmesi amacıyla kiralanmasına olanak tanınmaktadır. Bu amaçla, her ilimizde Mera Kanunu kapsamında oluşturulan mera komisyonları başkanlığında ülkemiz mera varlığının tespit, tahdit, tahsis ve ıslah çalışmalarının hızla devam ettiği bilinmektedir. Ancak son yıllarda çıkan yeni yasalar, mera alanların madencilik vb alanlar olarak değerlendirilmesini kolaylaştırmakta ve otlakların tahribatını hızlandırmaktadır.
Erozyonun önlenmesinde Meraların rolü:
Erozyonu kısaca; sel, fırtına, çığ vb felaketlerin yol açtığı toprak kaybı olarak tanımlamak mümkündür. Erozyonu önleyen veya zararını minimize eden etken toprağın üstündeki doğal bitki örtüsüdür. Dünya yüzey alanın dörtte birini kaplayan otlaklar, bu anlamada yaşamın devamı ve dünyanın geleceği için de hayati rol oynamaktadır.
Ülkemiz kurak ve yarı-kurak iklim kuşağında yer almaktadır. Genel olarak yağışlar az ve mevsimlere göre düzensizdir. Sonuç olarak düzensiz ve az da olsa yağmur ve kar sularıyla kazanılan suların toprak altında (taban suyu) veya toprak üstünde korunması hayati önem taşımaktadır. İşte bu noktada devreye yine otlak alanlar girmekte ve yer yüzüne düşen suların havzalarda toplanmasına vesile olmaktadır. Tabanda toplanan sular, akarsuları besleyerek dünyanın su yaşam döngüsüne katkı sağlamaktadır.
Erozyon gibi çevresel felaketler yaşam döngüsünü tahrip etmekte, sürdürülebilir ekosisteme zarar vermektedir. Genel olarak karşı karşıya kalınan üç farklı erozyon tipi mevcuttur. Bunlar su erozyonu (Şekil 1), rüzgar erozyonu (Şekil 2) ve çığ erozyonudur (Şekil 3). Üç erozyon tipi içinde meralar ve doğal otlakların yüzeydeki toprakları koruma işlevi vardır.
Şekil 1: Su Erozyonu
Şekil 2: Rüzgar Erozyonu
Şekil 3: Çığ Erozyonu
Sonuç:
Bir tane Dünyamız var. Dünyamızın karalarının dörtte biri mera vb otlak alanlar oluşturmaktadır. Dünya ekosisteminin en önemli ikinci ayağı ise ormanlardan sonra yine otlak alanlardır. O halde sürdürülebilir dünya yaşamı için meralar temel ihtiyaçtır, zorunluluktur. Sürdürülebilir hayat için mera ve orman alanları gibi tüm doğal kaynakların korunması ve hatta genişletilmesi gerekirken, bu kaynaklar her geçen zaman insanoğlunun maddi çıkarlarına maruz kalmakta ve bu nedenle doğal kaynakların alanı yıldan yıla azalmaktadır.
Öte yandan ithalatta bağımlılığın azaltılması ve sürdürülebilir hayvancılığa geçiş için mera alanları olmazsa olmazımızdır. Bu nedenlerle mera alanlarının amaç dışı kullanımı engellenmeli, meralar ıslah edilerek hayvancılığa tahsis edilmelidir. Böylece ekosistem kendi içinde yaşam döngüsüne devam edebilecek ve yine insanoğluna koşulsuz şartsız hizmet edebilecektir.
4342 numaralı Mera Kanunu’nun 14’üncü maddesi mera alanlarının tahsis amacı değişikliğini kolaylaştıran düzenlemeler içermektedir. Bu madde meraların küçülmesinde ve yok olmasında önemli rol oymaktadır. Mera Kanunun 14. Maddesinin yürürlükten kaldırılarak mera alanlarının koruma altına alınması yaşamımızın ve hayvancılığın geleceği için hayati önem taşımaktadır.
Unutulmamalı ki sürdürülebilir gelecek için sürdürülebilir bir ekosisteme ve bu ekosistemdeki meralar gibi tüm aktörlere ihtiyaç vardır.
Kaynakça:
Cevheri, A.C., Polat, T., 2009. Şanlıurfa’da yem bitkileri tarımının dünü, bugünü ve yarını. HR.Ü.Z.F. Dergisi. 13(1): 63–67.
Kuşvuran, A., Nazlı, R.İ., Tansı, V., 2011. Türkiye’de ve Batı Karadeniz Bölgesi’nde çayır–mera alanları, hayvan varlığı ve yem bitkileri tarımının bugünkü durumu. GOÜ Ziraat Fakültesi Dergisi. 28(2): 21–32.
YAZAR: Kenan KESKİNKILIÇ
Yayınlanan bu makale aksi belirtilmedikçe İzmir Ticaret Borsası ‘nın görüşünü yansıtmaz.