İZVAK Başkanı Erten, Haziran Meclisi’nin konuğu oldu
İzmir Gücü Spor Vakfı (İZVAK) Başkanı Ali Erten ve yönetim kurulu üyelerinin konuk olduğu İzmir Ticaret Borsası Haziran ayı Olağan Meclis Toplantısı, 29 Haziran 2017, Perşembe günü gerçekleştirildi.
Toplantının açılış konuşmasını yapan Meclis Başkanı Barış Kocagöz, ekonomik gündemin yoğun olduğuna dikkat çekerek, “Dünyada adeta merkez bankalarının politika savaşları var. Her büyük ülke kendi parasının değeri ile ilgili ülkelerine özgü strateji geliştirerek uygulamalarda bulunuyor. Özellikle para arzının ve yönünün hareketi için ülkelerin geliştirdikleri stratejiler var. Bu anlamda kimi zaman sıkılaştırma taktiği kimi zaman ihracatı daha fazla yapabilmek adına parasını değersizleştirmek için de çaba görüyoruz. Merkez Bankamızın da bu anlamda geliştirdiği strateji, ilk aylarında kısa vadede amacına ulaştı. Umarız uzun vadede de enflasyon üzerinde görülebilecek olumsuz etkiler absorbe edilebilir. Bunun dışında inanılmaz ve biraz da bana göre abartılı bir risk iştahı ile sıcak paranın tüm dünyada hisse senetlerine ve tahvillere yöneldiğini gözlemliyoruz. Bu iştah henüz tarımsal emtialara sıçramadı. Tersine tarımsal emtia vadelilerinde anlamsız düşüşler var. Hâlbuki dünya ekonomisinin tekrar büyümeye doğru yöneldiği bu dönemde tarımsal emtia fiyatlarının tekrar yukarı doğru hareketlenmesi beklenmeli. Belki de yakında bu denge tarımsal emtialar lehine değişebilir” dedi.
Tarımda yüksek üretim için en az 5 yıllık üretim hedefleri ile planlar yapmamız gerek
Kocagöz konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Avrupa Birliği ülkeleri arasında yapılan bir çalışmada; 28 AB ülkesi genelinde 100 Euro karşılığı satın alınan aynı mal ve hizmet sepeti, Türkiye’de 60 Euro karşılığı Türk lirası ile satın alınabiliyor. Tüketim mal ve hizmetlerinin alt kalemleri incelendiğinde ülkemizde Avrupa Birliği’nden daha pahalı olan tek kalem, kişisel ulaşım araçları olarak belirlenmiş. Tüketici elektroniğindeki fiyat düzeyi hemen hemen AB ile aynı seviyede iken, giyim ile yiyecek ve içecek hizmetleri ülkemizde AB’ye göre oldukça ucuz. Bu veriler özetle şunu söylüyor. AB ülkesi vatandaşlara göre daha az kazanıyor, hiç olmazsa onlara göre daha ucuza yaşıyoruz. Ancak bugün açıklanan rakamla ülkemizdeki açlık sınırının 1.508 TL, 4 kişilik bir aile için yoksulluk sınırının ise 4.913 TL olması daha alınacak çok yol olduğunu gösteriyor. Her ne olursa olsun günümüzde artık ülkeler arasında savaşların “ekonomi savaşları” şeklinde olacağı kesin. Bu anlamda ekonomik stratejiler çok önem kazanıyor. Özellikle bizim gibi muhteşem bir coğrafya ve çok uygun klimaya sahip ülkelerde bu stratejiler yapılarken gelecek için en önemli silah tarımda ulaşılan gelişme, üretim ve üstünlük olacak. Çünkü ülkemiz bu olanaklara sahip. Bu uğurda tarımda yüksek üretim için en az 5 yıllık üretim hedefleri ile yine 5 yıllık planlar yapmamız gerek. Bildiğiniz gibi dün alınan bir kararla bazı tarım ürünleri ve et ithalatında uygulanan gümrük vergileri enflasyon ile mücadele amacıyla düşürüldü. Bu manevra kısa vadede başarı getirebilir ve istenen hedefe ulaşılabilir. Ancak üreticinin beklemediği bir fiyat hareketi olacağı da kesin. Bu da; o üretimin gelecek yıl tercih edilmemesine ve dolayısıyla o üründe ülke olarak eksik üretim yapmamıza ve yine daha çok ithalata muhtaç kalmamıza neden olacaktır. Sonuçta kısa vadeli tedbirlerle değil uzun vadeli üretim stratejileri ile başarıya ulaşabileceğimizi düşünüyorum.”
Türkiye, yaşadığı tüm iç ve dış zorluklara rağmen ayaklarının üstünde duruyor
Yönetim Kurulu Başkanı Işınsu Kestelli, büyüme beklentisine karşın dünya ekonomisindeki görünümün zayıf ve kırılgan olduğunu vurguladığı konuşmasında, “IMF, 2017 yılında küresel ekonominin büyüme tahminini 0.1 puan yükselterek yüzde 3.5’e çıkardı. Düşük verimlilik ve yüksek gelir adaletsizliği gibi yapısal sorunlar, siyasi riskler ve finansal belirsizliklerle birleşince, küresel ekonominin arzu edildiği oranda ivmelenmesi giderek zorlaşıyor. Dünya Suriye sorunu ile başa çıkmakta zorlanırken gündeme bir de Katar krizi gelip oturdu. Dünyaya yön verenler adeta bir akıl tutulması içinde ve küresel refahı sağlamaya değil, adeta küresel terörü beslemeye uğraşıyorlar. Bütün bu kaos içinde Türkiye’nin, yaşadığı tüm iç ve dış zorluklara rağmen ayaklarının üstünde durması her türlü takdiri hak ediyor. Rakamlar ortada... Türkiye ekonomisi kaos içinde geçen 2016 yılını yüzde 2.9 büyümeyle tamamladı. Bu yılın ilk çeyrek büyümesi yüzde 5’i buldu. Bu büyümenin iç ve dış taleple aynı anda desteklenmesi sevindirici. Bu sevindirici büyümede Kredi Garanti Fonu’nun devreye girmesi, bazı ürünlerde KDV’nin düşürülmesi, kamu alacaklarının yeniden yapılandırılması, TOBB öncülüğünde başlatılan nefes kredisi ve sicil affı gibi önlemlerin etkisi büyük. Başbakanımız Sayın Binali Yıldırım’ın bayramdan önce İstanbul Sanayi Odası’nda dediği gibi, eğer bu önlemler alınmamış olsaydı belki de on binlerce KOBİ ve bazı bankalar ciddi sıkıntıya girecekti” diye konuştu.
Kestelli, konuşmasına şöyle devam etti:
“ Veriler çok sevindirici ama bu rakamlarda aynı zamanda iki önemli uyarı sinyali de var: Büyümede yatırımların payı çok düşük. Getirilen çok önemli teşviklere rağmen Türkiye’nin bir yatırım cennetine dönüşememiş olması, güven ve istikrar adına sorgulamamız gereken bir durum.İkinci olarak, ekonomimizin yüksek büyüme dönemlerinde karşımıza çıkan cari açık sorunu yeniden kapımızı çalmaya başlamış durumda. TL’nin tedricen değerlenmesiyle dış ticaret açığımızın ve dolayısıyla cari açığın yeniden bir sorun biriktirme alanı olarak karşımıza çıkması söz konusu. Yeni dönemde hızlı büyümeye odaklanırken bu büyümenin cari açığı patlatmayacak normda olmasını sağlamak durumundayız. Yerli kaynakların kullanımı ve ithal tüketimin kontrolde tutulması bu anlamda çok ama çok önemli. Bu arada Avrupa Birliği’nin dış ticaretimizdeki payının yeniden yüzde 50’yi bulmuş olması, bu blokla ilişkilerimizin çok stratejik olduğunu ve mutlaka istikrarlı bir düzleme oturtulması gerektiğini bir kez daha ortaya koydu. Bu konuda hükümetten ve Avrupa Birliği karar organlarından daha yapıcı bir çaba beklediğimizi söylemek isterim. Türkiye, 2001 krizinden bu yana niceliksel anlamda çok ciddi bir büyüme kat etti. Bugün artık sahip olduğumuz ekonomik büyüklüğü nitelik olarak büyütmek zorundayız. Ben buna akıllı büyüme diyorum. Akıllı büyüme için, tarımdan sanayiye, finanstan hizmetlere kadar her alanda bugünkünden farklı yeni bir anlayışa, yeni bir eylem planına ihtiyacımız var. Bu önemli değişim yolculuğunda Türkiye’nin en büyük eksikleri finansman, teknoloji ve nitelikli insan kaynağı. Bu açığı hızla kapatabilmemiz için gereken ise, güven ve istikrar ortamını pekiştirecek, Türkiye’yi fırsatlar ülkesi haline getirecek bir yapısal reform seferberliği. Türkiye’de bu konuda bir konsensüs yakalandığını düşünüyorum. İhtiyaç duyduğumuz tek şey, hızlı yol alacak bir irade. Ve referandumun ardından artık bu konuda da bir bahanemizin kalmadığını düşünüyorum. Enflasyon, faiz ve işsizlik, Türkiye’nin üç kronik sorunu olarak yüksek kalmaya devam ediyor. Dünyada finans bolluğuna işaret eden ve adına küresel pastırma yazı denilen bu dönem sona ermeden bizim bu üç sorunu yönetilebilir bir dengeye oturtmamız elzem. Enflasyon, mutlaka baş etmemiz gereken önemli bir sorun. Çünkü enflasyon ekonominin üzerini bir sis bulutu gibi kaplıyor ve netlik kayboluyor. Merkez Bankası’nın enflasyon hedefini tutturmada yaşadığı başarısızlığın yarattığı güven kaybı, dönüp hepimize fatura olarak yansıyor. Gıda fiyatları, çok uzun zamandır enflasyonun kontrol atına alınamamasının temel nedenlerinden biri olarak gösteriliyor. Gıdada üretici ve tüketici fiyatları endeksindeki farka bakınca 2003’ten bu yana neredeyse 1’e 5’lik bir denge görüyoruz. Basit haliyle, tarlada 1 liraya fiyatlanan ürün, tüketiciye ortalama 5 liraya ulaşıyor. Bu sorunun çözülememesinde, tedarik zincirindeki pek çok olumsuz etkenin katkısı var. Bize göre, bir yandan üretimi daha verimli kılacak yapısal önlemler alınırken diğer yandan üreticiden tüketiciye gıda tedarik zincirinin şeffaf ve hijyen hale getirilmesi, bu sorunun çözümü için atılmış büyük adımlar olacaktır. Bu meselenin halli piyasaya korku salmakla değil, kurumsal bir yapıyı oturtmakla sağlanır. Hükümetin yeni dönemde önemli öncelik alanlarından birinin bu olacağına inancımız tamdır. Tarımda iyi ve kararlı uygulamaların nasıl pozitif sonuç verdiğini pamukta bizzat yaşayarak gördük. İlan edilen desteklerin ve korunan fiyat dengesinin etkisiyle giderek daha fazla üreticimiz pamuğa yönelmeye başladı. Bu sene ekim yapanların yüzde 20 artması ve üretimin 1 milyon ton seviyesine yükselmesi bekleniyor. Bu konuda Ulusal Pamuk Konseyi Başkanı olarak büyük gayret gösteren Meclis Başkanımız sevgili Barış Kocagöz ve arkadaşlarına çok teşekkür diyorum. Ticaret Borsamız da canlı pamuk salonumuzun yanı sıra ELİDAŞ ve İZLADAŞ eliyle pamuğa gereken desteği vermeye devam edecek. Kentimiz için güzel haberlerin geldiği bir dönemi yaşıyoruz. Göztepe’nin Süper Lig’e yükselmesi, Altınordu ve Altay’ın iddialı pozisyonları, Turizmde yüzlerin gülmesi, Artan otel yatırımları, Havalimanının giderek hareketlenmesi, İstanbul-İzmir koridoruna gösterilen yüksek ilgi, Gayrimenkulde cazibe merkezi haline gelişimiz, Kültür ve sanatta artan farkındalık, bizi gelecek adına umutlu kılıyor. TEPAV geçen yıl gece ışıklarını kullanarak yaptığı hesaplamada İzmir’in 52 milyar dolar milli gelir ile Ankara’yı yakaladığını ortaya koymuştu. Ben İzmir’in zamanının geldiğine yürekten inanıyorum. Victor Hugo’nun dediği gibi, “Zamanı gelmiş bir fikrin önünde hiçbir güç duramaz.”
Meclis konuğu Erten: Şehir içinde stadyum olur
İZVAK Başkanı Ali Erten, meclis üyelerine vakıf çalışmaları hakkında bilgi verdiği bir sunum gerçekleştirdi. Erten, şehir merkezlerinde stadyum yapılması konusunda görüş belirttiği konuşmasında, "Tabii ki şehir içinde stadyum olur. Dünyanın en büyük en güzel statları şehrin kalbindedir ve o şehre değer katar. Zaten UEFA'nın da desteklediği şey, 7 gün 24 saat yaşayan ve şehrin sosyal hayatına destek veren tesislerdir. Şehir içi stat yatırımları en kısa sürede geri dönüşüm sağlamasıyla da dikkat çekiyor. Örneğin Beşiktaş, tesislerinden bir yılda 40 milyon dolar elde etti. Stadın inşaat maliyeti ise 100 milyon dolardı. Yani 2,5 yıl gibi bir sürede yatırılan parayı geri almak mümkün. Ajax, Real Madrid, Manchester City, Liverpool, Nou Camp gibi statlar hep kent merkezinde ve 40 bin ila 115 bin kişi arasında değişen kapasiteye sahip. Trafik sorununu ise otopark yapmayarak çözüyorlar. Çünkü amaç; insanların toplu ulaşım araçlarıyla maçlara gelmesi. Karşıyaka'da da amaç, insanların maça araçla gelmemesi. Toplam 4 girişinin olacağı Karşıyaka Stadyumu'nda yapılacak 9 bin metrekarelik ticari alanlar da kulübe gelir getirici işlerde kullanılacak. Böylece kulübün yaşaması da sağlanacak" dedi.
Erten, Alsancak, Göztepe ve Karşıyaka stadlarının tamamlanmasının ardından Atatürk Stadının kente yakışır şekilde yenilenmesi amaçlı çalışmalar yapmak istediklerini belirterek, şunları söyledi:
“Aday olduğumuz 2024 Avrupa Kupası kesinlikle İzmirsiz olamaz. Antalya, ölü olarak bilinen kış sezonunda bile tesislerini yabancı kulüplere kiralayarak yılda 100 milyon Euro civarında bir gelir sağlıyor. İzmir ise bu kadar köklü takımları olmasına karşın sahip olduğu potansiyelden faydalanamadı. Bizim biran önce önemli spor tesislerini kent merkezlerimize yapmamız şart. 3 büyükler sayesinde İstanbul ve Trabzon kentleri Avrupalılar tarafından daha fazla biliniyor. İzmir'de son milli maçın 2009'da oynandı. Karşıyaka Spor Kulübü Basketbol Takımı, Avrupa'nın en üst ligi olan Eurolig'de bizi temsil etti ama İzmir olarak bunun da farkına varıp kentimizi iyi tanıtamadık. Hatta Avrupa'nın bir çok yerinde İzmir'i ve Karşıyaka'yı farklı yerler olarak gördüler.”
Göztepe Spor Kulübü'nün şampiyonluğunun İzmir'in eksiğini gün yüzüne çıkardığını vurgulayan Erten, "Göztepe Spor Toto Süper Lig'de oynayacağı maçları 6 bin 500 kişilik Bornova'da oynamak istiyor. Atatürk Stadı'nın 50 bin kişilik kapasitesi var. Ancak kulüp orada sportif başarı gelmeyeceğini düşünüyor. Futbol kolektif bir spor diyoruz ancak 6 bin 500 kişilik statta oynamakta ısrarcılar. 20 bin kişi maç izlemek isterse olamayacak. 6500 kişilik ayrıcalıklı bir grup izleyecek. Kulüplerin göğüs, sırt ve şortlarında 3 reklam alanı bulunuyor. En büyük ihtiyaç ekonomik katkı. Bu katkı yasalar çerçevesinde yapılabilir. Şu an 9 kulübe ortak sponsor yani tek reklamlı forma çalışmamız devam ediyor. Yakında sonuçlanacak. İzmir Ticaret Odası ve Ege Bölgesi Sanayi Odası'nda da sunumlar yaptık. Ortak çalışmamız devam ediyor" dedi.
30.06.2017